“şimdi fuar’da gezinirken size şair onuru hakkında bir şey anlatacağım. ben şairim, ve yazarım. eleştirmen olarak da isim yaptım. hesap bilmeyen için 7 x 3 = 22 stant var, ama aslında çok daha fazla. kısıtlı olan görüşümüzdür. yine de bu fuar’ın güneşi altında kendime bir yer edinmeyi başardım. kaza yapmış arabalar, yazının sınırları, 2 x 2 = 4’ler geride kaldı; bedeli yüksek oldu. bir balkondan kanlar içinde sarkan A ile E geride kaldı, ama bazen rüyalarıma giriyor, hala. iyi yetiştirilmiş biriyim. sadece kibar hapishaneleri tanıdım. öte yandan, şiir ve hapishane her zaman birbirlerine yakın olmuşlardır. herşeye rağmen, melankoli bana her zaman çekici gelmiştir. yedinci uykumda mıyım, yoksa gerçekten fuar’ın öbür ucunda horozların öttüğünü mü duydum? o da olabilir bu da. horozlar tan vakti öterler, oysa saatime göre öğlen on iki. fuar’da uyurgezer gibi dolanıyorum ve benim kadar sarhoş dolanan meslektaşlarımı selamlıyorum. sarhoş x sarhoş = edebiyat cennetinde bir hapishane. dolanıyorum. dolanıyorum. şairlerin onuru: soluk bir mahkumiyet gibi dinlediğimiz şarkı. sergilenen kitaplara bakan, karanlık ceplerinin dibinde bir umut gibi kuruşlar arayan genç yüzler görüyorum. 7 x 1 = 8 diyorum içimden, yan gözle genç okurlara bakıyorum, bu tanımadığım, gülümseyen yüzlerde aysberg gibi şekilsiz ve uyuşuk bir imge beliriyor. hepimiz A ile E harflerinin asılı durduğu balkonun altından geçiyoruz; kanlar hepimizin üzerine damlıyor; hepimiz sonsuza dek kirleniyoruz. ama balkon da bizler gibi solgun, ve bir solgun, hiçbir zaman başka bir solguna saldırmaz. öte yandan, içimi dökmek için söylüyorum, balkon da bizimle dolanıyor. başka yerlerde buna mafya deniyor. bir büro görüyorum, açık bir bilgisayar görüyorum, ıssız bir koridor görüyorum. solgunluk x aysberg = korkumuzun insanlarla doldurduğu ıssız bir koridor. fuarın koridorunda dolanan insanlar kitap aramıyorlar, gerçeklerimizin boşluğuna işaret eden bir gerçek arıyorlar. en büyük çaresizlik anlarında hayatı böyle yorumluyoruz. koyun sürüleri. cellatlar. neşter bedenleri doğruyor. A ve E x kitap fuarı = başka bedenler, hafif, akkor gibi, sanki dün gece yayıncım kıçıma bir tekme atmış. blanchot olsa, ölmek verilebilecek en iyi cevap gibi geliyor, derdi. 31 x 31 = 962 tane iyi neden. dün bu kentin sunağında genç bir yazarı kurban ettik. kanı hırslarımızın alçak rölyeflerinden damlarken kitaplarımı ve unutulmayı düşündüm, ve nihayet işte anlamlı olan bir şey. bir yazar, işte koyduğumuz kural bu, bir yazara benzememeli. bir bankacıya benzemeli, pek fazla titrekleşmeden yaşlanacak bir hanım evladına, bir matematik profesörüne, bir hapishane sorumlusuna benzemeli. ağaç gibi olmalı. işte böyle, akla zarar, dolanıp duruyoruz. ağaçlığımız x balkonun solgunluğu = zafer koridorumuz. gençler, okurlar, dolaylı anlatım yoluyla, nasıl olur da anlamazlar bir yalancılar güruhu olduğumuzu? bir göz atmak yeter! yine de fark etmiyorlar, ve biz hiç fark edilmeden döktürüyoruz: 8, 5, 9, 8, 4, 15, 7; dolanabiliyoruz ve birbirimizi selamlıyoruz (en azından ben herkesi selamlıyorum, jüri üyelerini ve cellatları, patronları ve öğrencileri, herkesi), ibnenin heteroseksüelliğine, iktidarsızın erkekliğine, boynuzlunun lekesiz onuruna övgüler yağdırıyoruz. kimsenin gıkı bile çıkmıyor: utanma diye bir şey yok. sadece, birinin gizemli bir saatte anlaşılmaz bir nedenle bizim için yaktığı ateşe doğru sürünerek giderkenki sessizliğimiz var. hiçbirşeyi rastlantıya bırakmasak da bize rastlantılar yol gösteriyor. büyüklerimiz bize “yazar bir denetçidir” dedi ya, biz son katresine dek bu vecizenin peşini bırakmıyoruz. yazar bir köşeyazarına benzemeli. yazar bir cüceye benzemeli ve yaşamını MUTLAKA sürdürmeli. hele bir de okumamız gerekmese, yaptığımız iş hiçlikte asılı kalmış bir nokta olacak, en basite indirgenmiş bir mandala olacak; sessizliğimiz, ölümün öte tarafına basan ayağımız olacak. fanteziler. fanteziler. geçmişte kalan isteğimiz aslan olmaktı, bugünse hadım edilmiş kedileriz. boğazlanmış kedilerle evlenen hadım edilmiş kediler. komedi gibi başlayan herşey bir şifreleme egzersizi olarak son buluyor.“
10 Ocak 2008 Perşembe
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
1 yorum:
ve şarkı devam ediyor biteceğini bilerek, ve konuşmamaya devam ediyoruz sahte olanı işiterek..
cüretkâr olanı diyemiyoruz ya, duyunca şaşırıyoruz, ben tekiz ya, siz hepiniz. yaptığımız elimizden gelen bile değil aslında, kalıp kalıp sözler, sözcükler, bizimkinden ne kadar farklı düşünüyor muyuz sanki? tanrım. her yer cinayet. tek tek dokunuyorum cesetlere, katil arıyorum kanlı kanlı ellerimle, öncül kayıp, ne kadar derine inersem o kadar unutuyorum kendimi, ahmaklık.
zaman. zaman zaman zaman.
zaman gözü, karanlık hilesi;
ne kadar dibe inersen o kadar yukarı çıkarsın demişti bir dost,
güneşe bekliyoruz, selametle.
Yorum Gönder