15 Eylül 2007 Cumartesi

yirmiközlü parmak ova

koşullu bir şehrin kıytırık bir kafesinde ve dandik bir masanın köşesinde kafesine kısılmış, karşıda oturuyorsun. sana ait bilgiler edinmemiz gerek.
evet, şusun busun, bu yüzden ya da şu yüzden, onun yüzüyle ilgisi yok, seninle var; gözlerine baktığımızda gözlerimizi oyduğunu görüyoruz. bakışlarımızın yerinde ağızlarımız varken diliniz söylemişti. hoşlandık. göğsünde ağlayabildiğin yek parenin şu anda burada tek başına durduğunu biliyoruz. gözyaşlarını yalnızca onun dildiğini biliyoruz. belki de sevmiştik. bildiklerimizin arkasından bilmediklerimiz köşede kuruluyor, tanımadığımız biri araya girip, bak, diyor. seni tanıyoruz. o tanımıyor ya da tanımak istemiyor. haklı; koşullu bir şehirde yaşamıyor.
sana ait bilgiler ediniyoruz. her yeşili bildiğin gibi tatmaya devam et. hoşlanmıyoruz. birden ve kalp gibi durup dururken aklımıza kahin sülükler geliyor, hafızanı yitiriyorsun, tükürüyor. bak! nefret de edebiliriz. bakıyoruz, midemiz bulanıyor. sülükleri yutup kahinlerin kollarını koparıyoruz, kalmak şeklinde bir sözcüğün kanı tenimize bulaşıyor. her nebati gülüşün bir sizi vardır; paramparça yeşerip tükürüyoruz.

Hiç yorum yok: