uzun zaman önce yarım bıraktığım bir işi tamamlamak üzere masanın başına oturmuş bulunuyor. Cümlenin ilk harfinin küçük olması, bay JJ’nin finnegan’s wake isimli yapıtında, hiçbir cümleye baştan başlanamayacağı, her cümlenin berisinde, yazar tarafından gizlenmek istenen başka bir cümle olduğu anlamına gelirdi. tüm bunları dillendirirken neyi gizlemeye çalıştığımı sezecek az sayıda insan var ki, ben bundan memnun. Cc bilindiği üzere, buranın sahibidir, daha doğrusu burayı sahiplenmiş ya da buraya atılmış ya da kilitlenmiştir. Ben bu mektubu gönderirken bir cc yaptı, birincisi cinayete eşdeğer bir şekilde bir ad buldu ve onun içine, herkesin yaptığı gibi, onu hapsetti; ikincisi, size yani diğerlerine gönderirmiş gibi yaptı, belki de sadece size gönderdi, ama gizlice bunun sadece bir armağan olmasını amaçlamaktaydı. Uyurken.
İlkece, janrın yasalarına göre, bilinen bir şey varsa, o da birinin bir başkasının öz-yaşamöyküsünü yazamayacağıdır ki, ben bu paktı sallamamayı amaçladı, yıkmayı filan değil, siktir, sallamamayı. GS de böyle bir şey yapmaya yeltenmiş, ama tuzağa düşmüştü, ben şimdi bu tuzağın, iki insan arasındaki ilişkinin ölümcüllüğünün tuzağını kutlamaya geldi.
Ben öyküyü böylece bir ben’le başlattıysa, tanıklığın sınırları biline diyeydi. Ya da bilmiyorum, öyle oldu. tüm bu kısa olmalı, mekanı aslına devretmeli ki, ben cüreti aşmasın sözünü tutarken. Yine de söylenen ve söylenmeyen tuzağa düşürdüğü okura bir şeyler anlatacaktır, birinin bir metni anladığını sanması en kötü ihtimalle neşeli bir şeydir, ama cc’yi, birini anladığını iddia eden siktirsin, ben o değilim, ben geri çekilecek gördüğümü sandığını armağan ettikten sonra.
Önce bok vardı. Kuvöze kocaman kollarlı iki el uzandı, göbeği kavrayan iki el göbek deliğinde, o kapanmayacak yarada birleşti, tuttu, kaldırdı, gözlere ışık sıçradı. İki el boklu bebeği, başka, karaşın bir bebeğin olduğu kuvöze bıraktı. bu ölümcül hata, tıp açısından iki bebeğin birbirlerini zehirlemesine ve nihayet ölümlerine sebep olurdu. hatayı yapan kıllı kollar bilmezden geldi ve nihayet iki bebek aynı kuvözün içinde birlikte solumaya yargılandı. Tanrının kolları yadsıyıcıydı, ki zehirlenmek vaka olsa da kimi zaman, birlikte solumanın kutlu bir yanı vardı. Bu, işte bu özyaşamöyküsündeki ölümcüllüğe benziyor, aynı kuvözde iki bebek, aynı metinde iki ben ve iki o.
Ben kuvöze fırlatıldığımda, yanımdaki varlıktan şaşırdı, ama o capcanlı meraklı gözlerle baktı, ben yine şaşırdı. Sessizlikte hem tehlikeli hem de saygı uyandıran bir yan vardır, ben varlığı kabullendi, o beni kabullendi. Sonra ben komikliklerle, diyelim gaz çıkararak, dilimi çıkararak eğlenmek istedim, cc güldü, o gözleriyle ve elleriyle komiklikler yaptı, ben güldü. İkimizin de koğuştaki diğer veletlerde nefret ettiği bir şey vardı: salya. Her ne kadar bizim de aksa da salyamız bazen, görmezden gelmek bilindi. Sonra soluk aldık hep.
Aynı kollar beni düzenli olarak kuvözden alıp dışarıya götürürken ve ben bundan belirgin ve kasıtlı bir haz duymaya çalışırken, cc orada kalmaya yazgılıymış gibi davranıyordu. Bunda tuhaf bir şey bulanın boynu altında kalsın, ben de yaptım. bu esasen büyücü olmakla ilgilidir, melanie allahın belası yaşlı klein çocukların dilini anladığını sanırken haklıymış gibi, ben ellerimi uzatır ve parmak ucumla kuvözün derisini yakabileceğimi sanırdı, sonra hiç olmayınca, türlü numaralarla yakıcı kokusuna rağmen dışarı çıkardı. Birlikte ışığı kutlayıp, diğer bebekler osururken sihir yapmayı severdik, benin bu kaçışlarında çok ihanet vardı, her geri dönüşte bir yabancılık. Ben yarı içeride yarı dışarıdaydı hep, cc hep içeride ve büyülerine gözlerine varana dek inanmış ve beni inandıracak denli başarılı. Kim yüzünün parçalanmasına yaklaşacak kadar, gözlerine kadar inanır? Cc, C, e, v, b filan. Her biri en az bunun kadar korkunç armağanları hak eden, kendi kuvözlerinin, bu kuvözün, zehre karşın birbirleriyle soluk alabilen kişileri. Çapraz misafirleriyiz birbirimizin, bu çok kutlu, evet biraz ağlamaklı olacak kadar hissiyatlı, ama kutlu. Biliniyor.
Cc’nin bu kuvözde, dışarı sıkılgan adımlar ataraktan ilerleyişini diliyle anlarken, gözlerine kadar inanmayacaklar var. işte bu yüzden de cc hep bazen üzülecek, daha çok, gitgide daha çok kızacak, sonra sakinleyip eline boyalar sürecek. biz de gebertmek isteyeceğiz hepsini, elimize bir şişe, bir ok filan alacağız. Herkese böyle oluyor di mi, siktir, bunu diliyle anlayacaklar, bir de gözlerine dek inanacaklar var. Neyse. Cc büyüler yapacak, o kağıtların her birini ölesiye merak ediyoruz, merak edeceğiz. Dua ve sabırsızlıkla. “Hadi çabuk, çabuk hadi.” Ben sonra, çok uzun bir süre başka bir odaya gidecek, işte kuvözü düşünüyor şimdi, uyurken. Siktir. Cc uyanacak.
eb
11 Nisan 2008 Cuma
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
8 yorum:
Dua ve sabırsızlıkla...
küvözdeki bebeklerin "iki" gözü "iki" kulağı yok gibi, "iki" parça gibi duran -pis kandırıkçı!- tek fasülye. Bir göbek delikleri var, onlar da birbirine bağlı. dışarı çıkarken cc'nin canını yaktığınından, acımadığından, bağını kopardığından "belki" cc'nin üzüntüsü. diğer'inin -diğer de değil ki o... ben... sen... bir şey.- dönüşündeki yabancılaşma da bağının kaynamasını bekleme sürecidir "belki".
"belki" tabi. ya da hiç.
anlamsızlığın içinde anlam arayan olmak istemem. dahası anlamın içinde anlamsızlık arayan olmayı hiç istemem. kısaca, bir değerli yönetmen ve çevirmenimizin dediği gibi;
"cosmic things happen.."
allaha emanet olun.. ve unutmayın ki, dediğinizin aksine önce bütün bunlar yokluktu.
ikiyle ifade edilen şey bazen dörttür. bir ile olansa nadiren iki. cc'nin belkisi de yalana benzer çoğu zaman. çünkü ya iki çift sayının toplamından bir fazlasının suyunu çıkarmıştır, ya da suyunu çıkardığı bu sayının iki eksiğini. ki olması gereken de budur, yani arasıra. bağını koparmanın verdiği güçle bağını tutup çekmek, esnetmek, uzatmak, katlamak, onunla oynamak da vardır. ona sarılmak bir de. bağ dediğin şey güpegündüz söylenen şarkıdır, her ne kadar uyurken şarkı söylenemese de sayıklanabilir, ve ister istemez bunun da bir ritmi olacaktır. nihayetinde ve alakasız bir şekilde şu da söylenebilir: önce kaos vardı. ya da: benden önce bi bok yoktu. öyle mi?
eb'ye teşekkür etmek de gerekir yerim gelmişken. dualarıyla sabır gösterenlere de. unuttum şimdiye kadar. ayıp.
eb'den önce ne vardı peki?
yanlış anladınız sanırım, biraz daha açık söyleyeyim: benden önce bi bok yoktu. eb de varlar arasında sayılamaz kuşkusuz, durum böyle olunca. (yaklaşık altı ay kadar büyüğüm de, bunu söylemeye çalışıyorumdur belki..)
ve fakat bana ait olmayan bir cevabı verdiysem eğer az önce, kusura bakmayınız, benim yanlış anlamam olsun.
yanlış anla(şıl)mak da iyi birşey bazen.. kafayı açıyor.. beyin jimnastiği gibi belki..
Yorum Gönder