“hissetmek – ne renktir acaba?”
anlatacak hiçbir şeyim olmadığı için yazıyorum.
yaşadığım şeylerin daha önce başkaları tarafından yaşandığını ve şimdi de yaşanmakta olduğunu varsayarsak, anlattığım şeylerin hiçbir çekiciliği yok senin için. tersini, yaşadığım şeylerin daha önce hiç kimse tarafından yaşanmadığını ve yaşanmayacağını varsayarsak, anlattığım şeyleri anlaman mümkün mü? her iki halde de, benim yazıcı senin de okuyucu olarak burada bulunmamız, yalnızca faydasız bir mastürbasyon girişimi. rahatsız edici geldiyse diye söylüyorum: neden kötü bir şey olsun bu, tedirginliğe de gerek yok, günün hemen hemen her anında buna benzer eylemler içerisindeyiz zaten. farklı değiliz, aynı değiliz, sadece bu taraftayız ve o tarafta hiç olmayacağız. ben bu yüzden yazıyorum, sen bu yüzden okuyorsun.
duygularımdan başka hiçbir şeyin gerçekliğinden emin değilim. aynı masanın ayrı uçlarında oturuyoruz ve ben paketten bir sigara çıkarıp yakıyorum, bir nefes çekip filtresi aşağıya gelecek şekilde masanın üstüne diklemesine bırakıyorum, diyelim ki hayatın boyunca hiç sigara içmemişsin; bakıyoruz. iki çift göz, iki farklı sigara görüyor, doğal olarak. bu sigara, bir duygu olsaydı eğer, senin ya da benim, muhtemelen şimdi yazmaktan vazgeçmiştim ve sen de kaşlarını çatıp dik dik ellerime bakarıyordun. oysa ben elime bile alamıyorken hissettiğim şeyi, masaya koyup görmeni bekleyemem. ya tutabilmek!
kötümser biri değilim, hiç olmadım. klasik deyişle: kötümserler, bardağın dolu tarafını görmemekle vs. bir de bunun tam tersi vs. kendimi bu iki gruba da dahil etmeye çalıştığım zamanlar oldu, ama boşuna, önüme bir bardak koyup ne gördüğümü soranla, sonra bardakla, sonra da artık kırık olan bardaktan yayılan sıvıyla uğraşmaktan öteye hiç gidemedim. siyahtım, buz mavisi oldum, turuncu, beyaz… bana sorarsan, herhangi bir renk değilim; ya alacayım, ya da... ve bu durumda, saydam olmayı tercih ederim diyebilirdim, bulutların arasında batan güneş sırf ben huzur bulayım diye yaratılmamış olsaydı; ve sırf huzurlu batışını izleyebilmek için güneşin, bu gözlere sahip olmasaydım; ve sırf huzur bulmam gereken bu batışa kilitleyebilmek için gözlerimi, ruhum uyuyup kalmasaydı; ve bu manzarayla huzur dolması gereken ruhum dünyanın hızına yetişip uykumu kaçırmasaydı.
duygularımdan başka hiçbir şeyin gerçekliğinden emin değilim. aynı masanın ayrı uçlarında oturuyoruz ve ben paketten bir sigara çıkarıp yakıyorum, bir nefes çekip filtresi aşağıya gelecek şekilde masanın üstüne diklemesine bırakıyorum, diyelim ki hayatın boyunca hiç sigara içmemişsin; bakıyoruz. iki çift göz, iki farklı sigara görüyor, doğal olarak. bu sigara, bir duygu olsaydı eğer, senin ya da benim, muhtemelen şimdi yazmaktan vazgeçmiştim ve sen de kaşlarını çatıp dik dik ellerime bakarıyordun. oysa ben elime bile alamıyorken hissettiğim şeyi, masaya koyup görmeni bekleyemem. ya tutabilmek!
kötümser biri değilim, hiç olmadım. klasik deyişle: kötümserler, bardağın dolu tarafını görmemekle vs. bir de bunun tam tersi vs. kendimi bu iki gruba da dahil etmeye çalıştığım zamanlar oldu, ama boşuna, önüme bir bardak koyup ne gördüğümü soranla, sonra bardakla, sonra da artık kırık olan bardaktan yayılan sıvıyla uğraşmaktan öteye hiç gidemedim. siyahtım, buz mavisi oldum, turuncu, beyaz… bana sorarsan, herhangi bir renk değilim; ya alacayım, ya da... ve bu durumda, saydam olmayı tercih ederim diyebilirdim, bulutların arasında batan güneş sırf ben huzur bulayım diye yaratılmamış olsaydı; ve sırf huzurlu batışını izleyebilmek için güneşin, bu gözlere sahip olmasaydım; ve sırf huzur bulmam gereken bu batışa kilitleyebilmek için gözlerimi, ruhum uyuyup kalmasaydı; ve bu manzarayla huzur dolması gereken ruhum dünyanın hızına yetişip uykumu kaçırmasaydı.
şu anda sahip olduğum herşey: alelade bir su damlasının, seninle güneş arasından geçerken gözünü alan parlaklığı. pek bir şey demek değil bu senin için biliyorum, bu yüzden sahip olduğum herşey, z ışık yılı kadar uzak görünüyor sana. bazı kelimelerin son harflerinin bana ulaşma sürelerini göz önüne alarak şematik bir sapma eğrisi...
bir tür dalga geçme benimki, alay etme; bulabildiğim tek çözüm bu. madem seçimlerimin önemli bölümü benim seçimim değil, eh, oturup boş yere dertlenmek ya da yalan/sıradan bir sükunetin içinde silikleşmektense bu daha iyi. ve sen şimdi belki de kasvetli bir şeyler geçirirken aklından, benim gülümseyebilmemin tek sebebi bu. yalnız bir de yan etki mevcut: artık sadece hüzünlendiğimi düşündüğüm zamanlarda hüzünlenebiliyorum.
bir tür dalga geçme benimki, alay etme; bulabildiğim tek çözüm bu. madem seçimlerimin önemli bölümü benim seçimim değil, eh, oturup boş yere dertlenmek ya da yalan/sıradan bir sükunetin içinde silikleşmektense bu daha iyi. ve sen şimdi belki de kasvetli bir şeyler geçirirken aklından, benim gülümseyebilmemin tek sebebi bu. yalnız bir de yan etki mevcut: artık sadece hüzünlendiğimi düşündüğüm zamanlarda hüzünlenebiliyorum.